16 Şubat 2015 Pazartesi

Nazım’la benzer yanlarım var

Bana Artık Hicran De’nin Nazif’i, Aldırma Gönül’ün Hayati’si, Şubat’ın Duble’si, İstanbul’un Altınları’nın Fahri’si ve Gönülçelen’in Kobra’sı Nadir Sarıbacak izleyiciyi yine şaşırtmaya hazırlanıyor. Bu akşam saat 20.00’de Kanal D’de ilk bölümüyle ekrana gelecek ‘Beş Kardeş’te Nâzım’ı oynayan Sarıbacak ile diziyi ve her kalıba uyan oyunculuğunu konuştuk.Televizyon izleyicisinin karşısına ‘Beş Kardeş’ ile çıkacaksınız. Yine bir Onur Ünlü projesi. Nasıl bir dizi bu, anlatır mısınız?Onur Abi’nin böyle eski tatta bir proje yapma isteği hep vardı. Samimi bir iş olsun isteği. Herkes işini yaparken samimi olsun ister. Biz de ona gayret ettik. Kendi içinde bir derinliği var dizinin. Sade bir mahalle hikâyesi. Ama Onur Ünlü’nün kaleminden çıktığı için de çok tatlı bir şey oldu. Komedi olmasına rağmen birinci bölümü izlerken zaman zaman ağladım.Onur Ünlü deyince ‘absürt’e yakın işler akla geliyor aslında...Bu farklı tabii. Bir şey deniyor. İlk kez böyle bir tarz deniyor. Tam ‘absürt’ değil ama tuhaflıklar oluyor. Eğlenceli bir iş oldu...Beş Kardeş seyircide nasıl bir duygu bırakacak?Seyircide nasıl bir etki bırakır onu bilmiyorum. Beni etkiledi. Çünkü bizim şöyle bir şansımız var; Tansu Biçer’i, Serkan Keskin’i aynı tiyatrodan tanıyorum. Onur Ünlü ile çok kez çalıştım. Osman Sonat’ı tanıyorum. Fatih Artman’ı yeni tanıdım. Nihal Yalçın’ı tanıyorum, arkadaşım okuldan. Melisa Sözen’le beraber çalıştık. Ayşen Gruda öyle. Hepsi çok güzel insanlar. O yüzden setteki bu hava ekrana yansıyacak gibi geliyor bana.Dizi, birbirine benzemeyen beş kardeşin hikâyesi. Bu farklılıklar her ailede olabilecek şeyler. Hikâyenin dayandığı temel nedir?Dizi tam bir memleket gibi aslında. Farklı duygu ve düşüncede olan beş kardeş. Nazım başka biri. Turgut imam. Aziz aklı havada serseri, Orhan’ın başka istekleri var ama birbirlerini çok seviyorlar. Nefret yok ama kavga var. Bir aile içinde olabilecek kavgalar. Anne-babalarını kaybetmişler. Farklı özellikleri var ama bu özellikler Sait’te toplanıyor. O yüzden Onur Abi’nin çok iyi yazdığını düşünüyorum senaryoyu. Hayattaki karşılığına gelince; bence var. Belki izleyenler, Türkiye mozaiği gibi derin anlamlar katmayabilir. Mutlaka çevrelerinde benzer hayatlar vardır.Nazım karakterini oynuyorsunuz. Biraz saf, biraz da başarısız bir gazeteci. Edebiyat düşkünü, şiir yazıyor. Onur Ünlü, bu karakteri sizin için özellikle mi yazdı?Adliye haberleri yapıyor. Üçüncü sayfa haberleri. Onun da handikapları var. Bazı şeylerin farkında. Saf bir adam... Ama güzel bir adam. Edebiyatı çok seviyor. Edebiyat onu iyileştiriyor. Okuyor, şiir yazıyor, roman da yazacak ileride. Hayata o duygusallıkla bakıyor. Benim için özellikle yazıp yazmadığına gelince; bana benzeyen yanları var, doğru. Çünkü Onur Abi yazarken aklına bazen ben gelmişim. Bunu da söyledi bana. Aslında yakın olması bazen üzüyor. Ama ne yapalım, ben de böyleyim. Ben kendimi tutuyor olabilirim hayatta ama Nazım tutmuyor.‘Benden nasıl bir gazeteci olur’ diye düşündüğünüz oldu mu?Meseleye hiç öyle gazetecilik açısından bakmadım. Bankacı olsa ne olacaktı? Bu sefer de hesapları karıştıracaktı belki. Mesele meslek değil, orada insanın karakter yapısı. Mesleği ne olursa olsun, onun ruh hali önemli olan.Kobra, Fahri, Duble, Hayati şimdi de Nazım... Oyuncuların benzer rollerle anıldığı sektörde sizi hep farklı tiplemelerde izledik. Bu rol çeşitliliği özel bir tercih mi?Böyle denk geliyor. Ben de seviyorum bunu. Öbür türlü sıkıcı olurdu. Nazım’ın da Fahri’ye benzeyen yanları olabilir mesela. Sinemada oynadığım başka karakterlere benzediği yanları olabilir. Ama ayrıştığı yerler var. Böyle daha eğlenceli. Yoksa sıkılıyorum.Rolünü eğlenceli hale getiren braz da oyuncunun kendisi herhalde, öyle değil mi?Tercih işte. Bir önceki rolü unutturayım gayreti içine de girmemek lazım. Bu sefer de hırsa dönüşür. Çalıştıkça da farklılaşıyor rol. Bu da çok eğlenceli geliyor bana. Sizce de değil mi? Ben çok eğleniyorum. Mesela rolü ‘farklı oynamak’ bu da bir marifete girebilir. Bu da tehlikeli. İş marifete dönüşmeye başladığı zaman tehlikeli bir yere gider. Mesele orada aktör hikâyesini anlatabiliyor mu? Vazifesini yapabiliyor mu? Mesele o. Hatta hiçbir şeyi aslında tek başıma çalıştığım olmamıştır. Öyle de çalışmayı sevmiyorum.Kimlere soruyor ya da kimlerin fikrini alıyorsunuz rol konusunda?Çetin Sarıkartal ile konuşuyorum. Tansu Biçer’e sorarım. Mete Horozoğlu’nu ararım, danışırım, fikrini alırım. Eşime de sorduğum zaman oluyor rolümü. Çünkü onun fikri önemli. Diziyi izlediğinde ilk ona soruyorum. Onun samimiyetine inanıyorum. Hem de bakışına inanıyorum. Teknik olmayabilir ama söylediği şey tüyo veriyor.‘Tek kişilik oyun yapmayacağım’“Yeraltından Notlar’ı ayda 2-3 kez oynuyorum. Ama tek kişilik oyun çok zormuş. Bir daha yapmayacağım. Hem zor hem de birden fazla oyuncuyla tiyatronun daha keyifli olduğunu düşünüyorum. Bu benim için tecrübe oldu. Sürekli yeni şeyler keşfettim. Çünkü seyirci ile berabersiniz ve dert anlatıyorsunuz. Seyirci sizi bazen yalnız bırakabilir. O zaman da tekst’e tutunuyorsunuz. Oyun programını merak edenler ‘seyyarsahne.com’ adresinden bakabilirler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder